Hititler

Anadolu’ya geliş yönleri arasında, Kafkasya üzerinden, Çanakkale Boğazı’ndan ya da Karadeniz’den geldiklerine dair çeşitli görüşler öne sürülmüştür. En genel kabul gören görüş, Kafkasya üzerinden Anadolu’ya indikleri yönündedir.

Tarihteki ilk kralları Kuşşara kralı Pithana‘dır. İlk yerleşim yerleri ise Kuşşara‘dır. Pithana’nın oğlu Anitta zamanında başkentleri Neşa (Kaniş) olmuştur. Anitta, Hatti krallığının başkenti olan Hattuş’u (Boğazköy), çok büyük hazineleri olduğunu tahmin ederek kuşatmış fakat şehirde herhangi bir şey bulamayınca kızarak şehri tamamen yakıp yıkmış ve ünlü lanetini savurmuştur

 “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün (Fırtına Tanrısı’nın) laneti üzerinde olsun.

Daha sonra Anitta’nın soyundan gelen torunu Hattuşa’yı bu kez Hitit krallığının başkenti yapacak ve kendisine de Hattuşili adını verecektir. Hattuşa antik kalıntıları bugün UNESCO‘nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır.

Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimsemiş ve ırklarını hatti ırkının içinde eritmişlerdir.

Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkma zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır. Bu devletin kurucusu Labarna‘dır. Başkenti ise Hattuşa’ dır. (Boğazköy)

Hitit tarihi M.Ö. 1650-1450 eski krallık ve M.Ö. 1450-1200 Hitit İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devleti’nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamyalı unsurlar kaybolarak, Anadolu’nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır.

Aslında Hattiler’e ait olmasına rağmen Hitit Güneş Kursu olarak anılan törensel nesne, Hititlerin sembolü kabul edilir.

Hitit adı Eski Ahit‘e göre uydurulmuş bir isimdir. Bugün Hitit diye anılan bu halkın kendilerine “Nesi dili konuşan” anlamında Nesili dediklerini biliyoruz. Hititler kendilerine “Neşalılar” diyorlardı.

Hitit Siyasi Tarihi

M.Ö. 1800 yılları, Anadolu tarihinin başlangıcı yerli aglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir. Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır. M.Ö 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler’ di. Şehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir. M.Ö 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler. Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadolu’ya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır. Hititlerin Anadolu’ya kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.

Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır. Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde (M.Ö 1800-1730) Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar. Onlar Hitit diline Naşili adını veren Kaniş/Neşa’yi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara kralı Anitta, Hattuş Kralı Pijusti’yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatmaktadır. “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı’nın laneti üzerinde olsun.”

Hattuşa M.Ö. 17. yy.’ ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I. Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Eski Hitit Devleti’nin kurucusu I. Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesi’nde Hurri Ülkesi’ne karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir Dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu. Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartarak, Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı. Halep ele geçirildi ve ordu Babil’e kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdi.

Ancak, Murşili’nin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir. Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü. Hantili’den sonra tahta geçen Zidanta ve I. Huzziya’da Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldüler.

Bu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırdı.

Telipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı. Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadolu’yu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı. Bu amaçla eyalet sistemini kurdu. Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı.

Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini Orta Krallık adı verilen dönem izler.

Aynı zamanda I. Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar’ la da başetmek zorunda kalmıştır. Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fırat’ın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamya’da Hurrilere karşı yapılan askeri harekatlardan söz edilmektedir. Bu başarılarla I. Tuthaliya’nın Hatti ülkesinde krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak I. Tuthaliya’nın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştır.

I. Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu’ daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ nin bazı bölgelerini Hitit Krallığı’ na katmıştır. Kaşkalarla savaşmış, Ugarit Kralı II. Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır. Şuppiluliuma Mısır’ da Tutankhamon’ un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış’ ı alarak Mitanni Krallığı’ na son vermiştir.

II.Murşili’nin, Anadolu’nun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır.

Babası Murşili’nin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen 11. Muvattalli, yirmi yıldan fazla ’’Büyük Kral’’ olarak hüküm sürmüştür. O’ nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşa’da Vali olarak Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir. Bu dönemde Muvattalli sarayını, Tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır. Muvattalli zamanında Orta Suriye’deki Amurru bölgesi nedeniyle, Hititler’in anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısır’dı. Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı’ na yol açtı. (M.Ö. 1274)

Günümüzde Mısır’ daki AbydosLuksorAbu Simbel’in duvarları ve Ramsesseum’un pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğu’nun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı’ nın tasviri görülmektedir. Kabartmalara II.Ramses’in Hitit Kralı II. Muvattalli’yi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşlik etmektedir. Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur. Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadolu’ya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır.

Büyük Kral II. Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III. Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir. O, başkenti Tarhuntaşşa’dan, yeniden Hattuşa’ya taşımıştır.

Bölgede II. Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı’ ndan bu yana II. Ramses hüküm sürmekteydi. Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II. Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür. I. Şuppiluliuma’ dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma Hattuşa’ da ortaya çıkarılan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır. Akadca yazılmıştır. Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum’ da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir. II. Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili’ nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir. Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege’ deki rakibi Ahhiyava karşısındaki konumunu güçlendirmiştir.

Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III.Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı; ancak Hattuşa’da tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi. Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV. Tuthaliya seçilmişti. Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir. II. Muvattali’nin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir.

Hitit İmparatorluğu’nun bilinen son hükümdarı IV. Tuthaliya’ nın oğlu II. Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir. Hattuşa’da bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II. Şuppiluliuma’ nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadolu’da başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa’ da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir. Çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya (Kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir.

Hitit İmparatorluğu’nun M.Ö. 1200’den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır. İmparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir. Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir. Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadolu’ya Suriye ve Mısır’dan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Anadolu’daki huzursuzluklar, “Deniz Kavmi Göçleri” sonunda Trak asıllı kavimlerin baskıları ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir.

Yazı ve Dil

Hititlerin dili, Hint-Avrupa Dillerinin Anadolu’nun alt grubuna dâhildir. Muhtemelen bir Hint- öncesi eski Anadolu dili konuşan Hattilerden Hatti ifâdesini ülkeleri için kullanmışlardır. Buna karşın dillerine Kaniş (Neşa) kentinden alınma Nesili (Nesçe) derlerdi.

Hititçe, bugüne kadar bilinen en eski Hint-Avrupa dilidir. Hitit İmparatorluğu’nda bunun dışında Luvi ve Pala dillerinde olduğu gibi Hititçe’yle az veyâ çok akrabâ olan başka diller de kullanılmaktaydı. Luvca‘nın dinsel konularda önemi vardı.Hitit hiyeroglif yazısı ve Luvi dili Bu dillerle berâber Hititçe, diğer Hint-Avrupa dillerinden kelime hazînesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu kolunu oluşturmaktaydı.

Bunun yanında farklı yazılar da kullanımdaydı. Resmî diplomatik yazışmaları ve saray arşivleri Âsur (Akad) çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı. Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvca lehçesi olduğu bilinmektedir. Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mittani İmparatorluğu’yla yapılan yazışmalarda kullanılırdı. Hitit çivi yazısının dili Friedrich Hrozny tarafından 1915’te çözülmüş, Hitit hiyeroglif yazısının 1940’lı yıllarda başlayan çözülmesinde ise Helmuth Theodor Bossert‘in büyük katkısı olmuştur.

Hitit Dini

Hitit dîni çok tanrılı bir dindir; panteonun (tanrılar ailesi) içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır.

Hititler’de tanrılar, tıpkı insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu kadar rûhen de onlarla aynı olup insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak ihmâl edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezâlandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.

Hitit devletinin panteonu, Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur. Hitit devletinin başlangıcından itibaren baş tanrı, fırtına tanrısı Teşup‘tur. Kozmik dönemi (kâinâtı) sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan O’dur. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir. O, baş tanrıça ile birlikte federal Hitit Devleti’nin en önemli birleştirirci gücünü oluşturuyordu. Ona hem yerli  Hatti ve Huri halkları hem de Anadolu’ya göç eden Hind- Avrupalı Hititler tapıyorlardı. Üstelik o,  metinlerde Mezopotamyalı göğün tanrısı Adad’ın  ideogramı ile yazılıyordu.

Baş tanrı Hitit metinlerinde genellikle  “Hatti Ülkesi’nin Gök Tanrısı”,  “Göğün Tanrısı” , “Hattuşa’nın Tanrısı” , “ Sarayın Tanrısı” gibi adlarla anılmaktadır. Ayrıca  “Ordunun  Gök tanrısı “,  “Yağmur Gök Tanrısı “  gibi adlandırmalara  rastlanmaktadır. Bir tanrının, hiyeroglif  işareti, ikiye bölünmüş bir elipsten oluşur. Gök tanrısının en önemli sembolü boğadır. Boğa Orta Bronz Çağı’nda  gök tanrısının kendisiydi.  Hatti dini Eski Tunç Çağı’nın  theriomorhp ya da  zoomorhp  denilen hayvan biçimli tanrı inanışı yerine  insan kılıklı inanca sahipti. Hititler Hattilerin etkisi ile antromorhp, insan kılıklı  tanrı inancına gectiklerinde ,  hangi tanrıyı kastettiklerini anlatmak için  her insan kılıklı tanrıyı, onun hayvan biçimli karşılığı ile tasvir ediyorlardı. Bununla birlikte Hitit metinlerinde de Hitit sanat eserlerinde de gök tanrısının boğa üzerinde  durmadığı dikkati çekmektedir.

Bütün Hitit kültürü gibi ,  Hitit dinide değişik kökenli öğenin bileşmesinden oluşmuştur. Bunların başında Fırtına Tanrısı gelir. Bunun yanında Arinna kentinin Güneş Tanrıçası olan  eşi yer alır. Bununla birlikte bir başka gökyüzü cismi olan  Ay da tanrılaştırılmıştır. Bunun yer yüzüne düşmesine ilişkin bir efsane vardır. Taru‘nun   (Fırtına  Tanrısının  Hattice adı)  bir başka unvanı da  “kral” dır. Fırtına tanrısının oğlu Telipinu adını taşır. Bu tanrı tarımla uğraşan , su getiren ve tahılların büyümesini sağlayan bir bereketlilik simgesidir. Onun karısının adı da  belgelerde Hatepinu olarak geçmektedir. Baş tanrı ve tanrıçanın  diğer çoçukları ise , Nerik ve Zippalanda kentlerinin Fırtına Tanrısı olan oğullar ile kızları Mezulla ve kız torunları Zintuhi idi. Nerik Fırtına’sının  çevresine  Zaşhapuna ile Dağ Tanrısı Zaliyanu girmekteydi .  Bu ikisi ilerde özetleyeceğimiz İlluyanka Efsanesi’nde de geçmektedir.  Ayrıca İnara’da  Fırtına Tanrı’sının  yardımcısı olarak belirir. Yer altı tanrıları olarak Lelwani , İşduştaya ve Papaya görülür. Bu tanrıçalardan son ikisi kadınlık simgeleri olarak ellerinde ayna ve iğ (kirman)  taşırlar.  Savaş ve salgın hastalık ,  veba  tanrısının adı Şulinkatte’dir.  Bu tanrı  Mezopotamya’daki Nergal  ile eş anlamlı ve eş niteliktedir.  Sonunda, Hatti  dilinde kral demek olan “katte “ ekini taşıyan bir başka tanrı da  Wurunkatte‘dir  Bu tanrının da savaşcı bir karaktere sahip olduğu ve Mezopotamya’daki Zababa ile eşitlendiği anlaşılmaktadır. Büyü ile ilgili tanrıça Katahzipuri adı taşımaktadır ki,  bunun Hititler deki karşılığı Kamruşepa ‘dır. Katahazipuri adının başındaki “katah” elamanı da Hatti dilinde kraliçe anlamına gelir. Aynı anlamda Kattaha “kraliçe” adlı bir tanrıça daha tanıyoruz ki  bunun “müritleri “  arasında bakireler ile fahişeler bulunmaktadır. Önemli tanrılardan bir tanesi  de,  tanrılaştırılmış  “taht” olan Halmaşuitta‘dır . Buraya kadar saydığımız tanrılar, Hititler’in  Anadolu’ya geldikten sonra ,  oranın yerli halkı olan  Hattiler‘den  aldıkları tanrılardır.

Bilinen Bazı Hitit  Tanrıları :
Teşup: Panteonun başındaki tanrıdır. Fırtına tanrısıdır
Hepat: Arinna kentinin güneş tanrıçası
Telipini: Bereket tanrısıdır.
Hatepinu: Telipinu’nun karısıdır
Şarrum: Kralın koruyucusudur
Alanzu: Teşup’la Hepat’ın diğer çocuklarıdır
Lelwani: İşduştaya ve Papaya: Yeraltı tanrılarıdır
Şilunkatte: Savaş, salgın hastalık ve veba tanrısıdır
Şauşga (İştar): Bazı metinlerde kanatlı bir kadın olarak anlatılır
Ea (ve eşlikçisi Damkina): Su tanrısı.
Şamaş (ve karısı Aya): Güneş tanrısı
Sin (ve karısı Ningal): Ay tanrısı